10 Mayıs 2012 Perşembe

ÇEVRE KATLİAMI VE KIYAMET!....

TÜRKİYE'NİN KIYAMETİNE 40 YIL KALDI
HAMDİ DAĞ
Öyle bir kabus senaryosu ki içiniz ürperecek! Üstelik zaman da çok dar. 2055 yılında Türkiye çöle dönecek, bir sap maydanoz bile yetişmeyecek!
Kaynak : http://www.internethaber.com/kiyamet-2055-turkiye-sahra-colune-donecek-maydanoz-bile-yetismeyecek-prof.-dr.-k-421672h.htm#ixzz1tVNH3J12
TEMA Bilim Vakfı Üyesi Prof. Kenan Demirkol,kabusa sadece 40 yıl kaldığını söylüyor. Türkiye 2055'te Sahra Çölü'ne dönecek! Bir demet maydanoz bile topraklarımızda yetişmez olacak!
Ama kabus senaryosu bununla da sınırlı değil,bir de yaşanamayacak hale gelen Afrika’dan göç edecek milyonlarca aç var ki, onlar da sınırlarımıza dayanacak.
VATAN'dan Mine Şenocaklı'nın röportajı dünyanın kıyamete doğru yol aldığının belgesi oldu. TEMA Vakfı üyesi Profesör öyle bir gelecek çiziyor ki, izlediğimiz en ürkütücü bilim kurgu filmden beter. Kuraklık, açlık, göç, ölüm üzerine... Sebebi, hepimizin suçu olacak bir senaryo! Başrolü küresel ısınma oynuyor. Ona başrolü veren ise kar peşinde koşan büyük küresel şirketler. Bilinçsizce tüketen ise hepimiz.
İşte Profesör Kenan Demirkol'un çizdiği kabul senaryosu;
TÜRKİYE SAHRA ÇÖLÜNE DÖNECEK!
“Buzulların eridiği de görüldükten sonra Birleşmiş Milletler de pes etti ve küresel ısınmanın bir gerçek olduğunu kabul etmek zorunda kaldı. Son 40 yılda Anadolu’da Van Gölü’nün üç katı büyüklüğünde, 1 milyon 250 bin hektarlık bir alançölleşti. Türkiye’nin en büyük tatlı su gölü olan Beyşehir’in 25 katı büyüklüğünde sulak alan yok oldu. Eğer böyle giderse 2055 yılında Anadolu’da tarım yapılamayacak.”
MAYDANOZ BİLE YETİŞMEYECEK
“Hayrettin Karaca’nın ömrünü vakfettiği tarım toprağının 1 santimetresinin oluşması tam 500 yıl sürüyor. Tarım yapabilmek için en az 40 santim kalınlığında toprağa ihtiyaç var. Bu toprak 20 bin yılda oluşuyor. Ve maalesef bugün erozyon sonucu Anadolu’nun tarım toprak katmanı artık sadece 20 santim. Bu 1950’den bu yana uygulanan hatalı tarım ve vahşi sulama politikalarının bir sonucu. 12 bin yıldır tarım yapılan bu topraklarda 11 bin 940 yıl toprak kaybedilmemiş, ama son 60 yıl içinde endüstriyel tarım sebebiyle tarım toprağımızın yarısını kaybettik. Böyle devam edersek 2055’te Anadolu’da bir sap maydanoz bile yetiştiremeyeceğiz.”
NASA DİYOR Kİ : ÇÖL OLACAKSINIZ
“Bırakın TEMA’yı, NASA’nın yaptığı bir araştırmaya göre erozyon bu hızla devam ederse Türkiye2040 yılında Sahra Çölü’ne dönmüş olacak.”
Peki Türkiye çöl olursa Afrika’ya ne olur? Cevabı net; “Yaşanmaz olur!” Bu sebeple kitlesel bir göç dalgası yaşanacak güneyden kuzeye... Ve geçiş noktası da yine Türkiye olacak. Yani sadece kuraklık ve kıtlıkla değil, bir de göçle mücadele etmek zorunda kalacağız.

AB SINIRLARINA DUVAR YAPIYOR
Avrupa Birliği sınırlara duvar çekmeye başlamış bile. Frontex adında bir örgüt kurulmuş. Bu örgüt göçe karşı dış sınırlarını korumak için Avrupa Birliği’nin ordularını kullanma yetkisine sahip. “Bu örgütün emriyle her gece İspanya donanmasına ait bir gemi Atlantik Okyanusu’na, bir gemi de Akdeniz’e açılıyor ve Afrika’dan gelen göçmen kayıklarını kovalıyor. Buldu mu ne yapıyor? Buldu mu ne yapıyor tartışmasına 2005 yılında İngiltere ‘Batırsın’ yanıtını veriyor...
YUNANİSTAN SINIRIMIZA ÇELİKTEN DUVAR ÖRÜYOR
Bizim için daha da önemlisi şimdiden Yunanistan-Türkiye sınırına çelikten duvar örüyorlar. Her gün 245 kaçak göçmen sınırı aşmaya çalışırken yakalanıyor Türkiye’den Yunanistan’a geçmeye çalışırken. İşte bunu engellemek için 4 milyar dolarlık bir proje hayata geçiyor. Yunanistan, Dünya Bankası’ndan her ayın 12’sinde 120 milyon dolar alıp bu parayı duvara yatırıyor. Bu duvarın bizim için iki anlamı var; Türkiye’yi AB’ye kesinlikle almayacaklar ve ülkemizi Afrika’dan gelecek göç dalgasına karşı tampon bölge olarak kullanacaklar. O zaman bu göçmenleri de bizim barındırmamız ve beslememiz gerekecek, zira Cenevre Anlaşması’na göre en az altı ay bu göçmenlere bakmak zorundayız!”
Düşünün maydanoz yetiştiremeyecek bir ülke göçmenlere nasıl kucak açsın? Tek çare kalıyor benzer bir duvar çekmek, insanlığa sığmasa da! Peki becerebilir miyiz? Sunumunu bir soruyla bitiriyor Demirkol; “Güney sınırını PKK’ya karşı koruyamayan bir ülke, milyonlarca aç insanın göçüne karşı nasıl koruyabilir?”

YENİ TARIM SAHASI SİBİRYA OLACAK!
Türkiye’nin tümünde ortalama 1.5-2 derecelik bir ısı artışı bekleniyor 2055’e kadar,Marmara ve Karadeniz kıyıları dışında tarım yapmak mümkün olmayacak. Türkiye zaten tarım arazilerinin yüzde 50’sini kaybetti. Erozyon bu hızla sürerse, küresel ısınmanın da etkisiyle 40 yıl sonra Türkiye’de tarım toprağı kalmayacak. Çünkü ortalama 2 derecelik bir ısı artışıyla tahıl üretimi ortadan kalkar. Ama bakın bu arada Sibirya’da da iklimde 2 ile 4 derece artış olacak. Yani bugünkü Sibirya stepleri geleceğin tarım alanları olacak.
AFRİKA TAMAMEN TERK EDİLECEK
2065’te Afrika hiç yaşanamayacak bir kıta gibi görünüyor. 2095’te ise Afrika tümüyle terk edilmiş bir kıta olmak zorunda kalacak. Dünya genelinde insan müdahalesi sonucu 48 milyon kilometrekare tarım arazisi çölleşti. 110 ülke çölleşme tehlikesiyle karşı karşıya.
Birleşmiş Milletler İklim Paneli’nin hazırladığı 2025 ve 2035 yılı ısınma haritalarına Afrika açısından bakarsak aşağı yukarı 1.5-2 derecelik bir ısı artışı olacak. Bugün hâlâ Sudan’da Güney Darfur’da ve Batı Afrika’da bazı bölgelerde tarım yapılabilmektedir. Ama çok kısa bir zaman sonra 2035’te artık ona imkan kalmayacak.
2 DERECELİK ISI ARTIŞI FELAKET YARATACAK
Şu anda dünyanın yaz-kış, gece-gündüz ısı ortalaması 16 derece... 1.5 derecelik bir ısı artışı dendiğinde, bu ortalama ısının 1.5 derece artacağı anlamına gelir. Orta yaz ısısı olarak ele alındığında gündüz 8-10 derecelik bir artış anlamına gelir ki, bu da kavurucu, çöl sıcakları demektir. YaniSuudi Arabistan sıcaklarını biz burada yaşayacağız. Bu da Türkiye’nin güneyinde artık tarım yapılamayacağı anlamına gelir. Türkiye’de Akdeniz kıyılarında yaşanan sıcaklıklar ise Karadeniz kıyılarına kayacak. Ve dediğim gibi dünyanın yeni tarım alanları Sibirya stepleri olacak.
AÇ İNSANLAR GÖÇÜ BAŞLAYACAK

Dünyada 1 milyar aç insan var. Hepimizin bildiği gibi bunların 950 milyonu Afrika ve Asya’da yaşıyor. Küresel ısınma sonucu açlık daha da artarsa buradaki insanlar göç edecektir. Nereye? Zengin Batı’ya! Zengin Batı’ya göç etmenin ise iki yolu var; ya Türkiye üzerinden karayolu ya da Akdeniz üzerinden kayıklarla.
DÜNYANIN CANINA PİRİNÇ OKUYOR
Bir pirinç tanesini ektiğiniz zaman 3 bin pirinç tanesi elde edersiniz. Bu kadar ucuzdur pirinç üretimi. Ama çamurda yetişir pirinç. Ve oradaki bakterilerin yarattığı metan gazının küresel ısınmaya katkısı yüzde 7 civarındadır. Ama beş para etmez pirinç tahılı, protein değeri en düşük, glisemik endeksi en yüksek, yani en kolay şişmanlatan en az protein veren pirinç, bire 3 bin verdiği için, birilerini kolay zengin ettiği için hiç kimse ondan vazgeçemiyor. Üstelik küresel ısınmaya yol açtığı halde kimse ağzını açmıyor. “Aman mısırdan biyoyakıt yakalım!” diyor. Tabii bu arada mısır fiyatları yükseldiği için, ana gıda olarak mısırı kullanan Afrika’da daha çok çocuk açlıktan ölsün! İşte küresel ısınmaya karşı oluşturulan Kyoto Protokolü bu!...
***
Kaynak : http://www.internethaber.com/kiyamet-2055-turkiye-sahra-colune-donecek-maydanoz-bile-yetismeyecek-prof.-dr.-k-421672h.htm#ixzz1tVNcrMCS

8 Mayıs 2012 Salı

ÇAPAR KANAT; Posted on 06 Mayıs 2012 by admin and Çapar Kanat


Süte Erişimde Esaret - Okul Sütü Projesi
ÇAPAR KANAT
Okul sütü projesi ülke insanlarımızın süt gerçeği ile kısmen de olsa yüzleşmesine neden oldu. İyi niyetle gerçekleştirildiğinden şüphemiz.  Ama iyi niyet bir projenin başarılı bir şekilde başlamasına yetmiyor.  Proje yürütücülerin geçmişte uygulanan benzer projeden ders almadıkları anlaşılıyor.
Okul sütü projesi 2001 ve 2002 yılında bir kaç ilimizde başlatılmıştı. Birkaç ilde başlatılmasının sebebi pilot olarak uygulanacak, uygulamada görülecek aksaklıklar giderilecek ve tüm yurt çapında uygulanmasında problemlerin en aza indirilmesi sağlayacaktı.
2000 yılı okul sütü projesi pilot uygulaması
- Bir önceki yıl bütçe kanun tasarısına okul sütü projesi pilot uygulaması ile ilgili Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma Vakfı bütçesine  ödenek konuldu
- Sağlık Bakanlığı süt konusunda pilot illerdeki öğretmenlerden belirli sayıda Formatör yetiştirdi.  Bu formatörler okullardaki öğretmenlere birer saatlik süt konusunda farkındalık yaratmaya yönelik, süt laktozunun yaratabileceği intolerans ile ilgili seminer verildi. Pilot illerdeki her okul ve her öğretmen ve idareci bilgilendirilmişti.
- Formatörlerden eğitim alan öğretmenler  sütün faydaları ve süt intoleransı konusunda bilgilendirildiler.
- Okul sütü projesi için ihaleyi alan üretici firmaların okul sütü projesi için üretecekleri sütün üretimleri Tarım Bakanlığı’nın uzmanları tarafından yapıldı. Süt okullara sevk edlmeden önce belirli sayıdaki örnekler laboratuarlara gönderildi.
- Pilot uygulama başlayınca her okula süt, o günün tüketim sayısına göre sevkedildi.
- Bir tek öğrenci hastaneye sevk edilmek zorunda kalmadı.
- Pilot Proje başarı ile uygulandı.
2000- Başarılı Okul Sütü Projesinin Devam Ettirilmemesinin sebebi
İhaleyi Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Genel Müdürlüğü yaptı. Yapılan ihaleye giren firmaların verdikleri fiyatlarda birbirine çok yakın ve yüksek olması sebebi ile ilköğretim genel müdürü ihaleye zoraki onay verdi. İhalede yüksek fiyat oluştuğu medyaya yansıyınca İlköğretim genel Müdürü görevden alındı.  Aralarında fiyat anlaşmaları yaptıkları, rekabet kanunlarına aykırı hareket ettikleri gerekçesi ile Rekabet Kurumu tarafından re’sen ihaleye giren süt sanayicileri hakkında soruşturma başlatıldı. Rekabet kurulu yaptığı yargılama sonucunda üzerinde ihale kalanların tamamına küçük para cezaları verdi. Süt sanayicileri karara Danıştay nezdinde itiraz ettiler, yargılama 2006 yılında kesinleşti. Sonuçta Rekabet Kurulunun verdiği karar esas itibari ile onaylandı.
2012 Yılı Okul Sütü Projesi Uygulaması
2008 yılında ülkeye sokulan süt tozunun süt ve süt ürünlerinde kullanılması, endüstriyel süt sektörünün piyasa hakimiyetinin var olması sebebi ile üstelik de yaz mevsimi olduğu halde  çiğ süt fiyatları düştü. Üreticiler sarıkız hakkını helal etmiyor mitingleri yapmaya başladır. 2008 yazından itibaren 6 ay içinde 1 milyon süt ineği  endüstriyel süt sektörünün marifeti ile kasaba gönderildi.  ASÜD ( Ambalajlı Süt sanayicileri derneği ) çiğ sütte arz fazlası var görüşünü açıklayınca süt tozu mu- okul sütü mü görüşmeleri-tartışmaları başlayınca bizler okul sütü projesinin daha uygun olacağını kamuoyu ile paylaştık. Ulusal Süt Konseyi çevreleri gayri resmi şekilde temasa geçtiklerinde Milli Eğitim üst düzey bürokratları 2000 yılındaki okul sütü projesinin genel müdür yediğini hatırlayarak ‘’ bu işten bizi uzak tutun ‘’ gibisinden isteksizlik göstermişlerdi
 Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na kabul ettirmesi sonucunda 2009 mart ayında fazla çiğ sütün piyasadan çekilerek çiğ sütte fiyat istikrarı sağlamak için parasal teşvikli süt tozu üretimi için bakanlar kurulu kararnamesi yayınlandı. 30 Nisan 2009 tarihinde de GTHB tebliğ yayınlayınca süt tozu üretimi başladı.
Süt tozu uygulaması Ulusal Süt Konseyi’nde ASÜD temsilcilerine teslim edilmiş olmasına rağmen çiğ süt fiyatlarında istikrar sağlanamadı.  Üreticiler ve sanayiciler okul sütü projesinin başlatılmasını  kamuoyu önünde konuşmaya başladılar.  Böylece 2 Mayıs 2012 tarihide okullara süt dağıtılmaya başlandı.
1- Projeye pilot olarak değil tamamen başlandı
2- Çocuklara süt ve süt intoleransı ile eğitim verilmedi.. (GTHB kısa zamana sıkıştırdı)
3- İki günde toplam 4000 öğrencinin şiddetli kusma, karın ağrısı gibi şikayetlerle hastanelere başvurusu söz konusu oldu.
4- Okullarda baş gösteren tıbbi vakaların medya mensuplarınca Milli Eğitim Bakanı Sayın Ömer Dinçer’e sorulması üzerine ilk başta cevap vermede  doğru olarak Sağlık Bakanı’nı işaret etti.
5- Okul Sütü kararnamesi ve tebliğinde pastörize değil UHT süt olarak karar verilmiş olması  kamunun ve TBMM’de muhalefet partileri tepkilerini ortaya koydu. Nitekim MHP İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu, 27 Mart 2012 tarihinde GTHB Sayın Mehdi Eker’e verdiği soru önergesinde niçin pastörize değil de UHT süt sorusuna proje başlamadan önce ve halen cevap verilmedi. 2 mayıs 2012 tarihinde de yine verdiği soru önergesinde okul sütü projesindeki şahit numuneler üzerinde diğer tetkiklerin yanı sıra kimyasal madde analizlerinin de yapılıp yapılmadığını sordu.
6- CHP İzmir Milletvekili Aytun Çıray iktidarın okullarda peynir altı suyundan ve süt tozundan yapılan yapay sütleri dağıttığına ilişkin bilgi aldığını, bu nedenle binlerce çocuğun alerjik protein zehirlenmesi yaşadığını belirtti.
CHP İzmir Milletvekili Aytun Çıray, “Normal gıda zehirlenmelerinde sonuç 2-5 saat arasında ortaya çıkarken alerjik protein vakaları 15 dakika ile 45 dakika arasında etkisini gösterir. Bu zaman dilimleri bile incelendiğinde sonuç ortadadır. Halkı kimse kandırmasın” dedi.
7- Üretim esnasında sanayicilerin uht sütleri süt tozundan yapıp yapmadıkları denetlenmedi. ( Süt tozundan süt ve süt ürünü üretmek gıda tüzüğüne uygun olmakla beraber ambalajda süt tozunun kullanılan oranları etikete yazılmak zorunda ) Süt tozu gerçekte süt olmayıp ikame bir üründür. Çiğ sütün olmadığı zamanlarda, savaş vb. zamanlarda kullanılması gerekir. )
8- Üniversitelerin Çocuk hastalıkları uzmanları bu kadar yüksek sayıda süt laktoz intoleransının olamayacağını ifade ediyorlar. Resmi gıda uzmanları ise  bu kadar sayının normal olduğunu söylüyorlar ( şayet tıbbi tepkiler intolerans ise?)
9- Sütte mikrobiyoloijik, toksikolojik testler 3-5 gün arasında sürüyor. Henüz bu süreye ulaşılmadığı için kesin sonuçlar ortada yok. Bu sonuçlar çıktığı takdirde toplum ile paylaşılmasını umuyoruz.
Bizim şahsi görüşümüz ise sadece okul sütünde değil tüm yoğurt ve UHT sütlerde süt tozu kullanıldığıdır. Bunu yeni değil yıllardır yazmaktayız. Bu sitede de yer alan ‘’ Süt Tozu Dilekçeleri ‘’ , ‘’ Bakanlığın süt tozu dilekçelerine cevabı başlıklı yazılarımızı okuyabilirsiniz. Okul Sütü Projesinin UHT sütünde de süt tozu kullanıldığı şüphesini taşımaktayız. 2 Yıldan bu yana GTHB bu konuda bir mevzuat düzenlemesine gitmediği gibi süt tozu kullanıp bunu etiketlerinde yazılmayan ürünleri tespit edecek bir cihaz temin ve cihaz araştırması  yoluna gitmedi. Her ne kadar okul sütü projesinde çocukların beslenmelerine katkı sunumu da yer alıyor olsa da endüstriyel süt sektörünün piyasa hakimiyeti sebebi ile çiğ süt üreticilerine diz çöktürmesi sonucu gerçekleşmiştir. Çiğ Süt üreticilerine maddi bir yararı olmamış ve çiğ sütte piyasa düzeni böyle giderse de yine üreticilere değil sanayicilere ve çocuklarımıza yararı olacaktır. Siyasetçilerin üreticiler uğruna sanayicilere verdikleri bir diyet olmuştur. Bu diyetin adı; alın diyetinizi, çiğ süt satın alım fiyatlarınızı düşürmeyiniz.  Endüstriyel süt sektörü önceki süt tozu parasal teşvikli ve okul sütü projesi diyeti yeterli olmamış ki şimdi de ihracatta parasal teşvik istiyorlar.
7 milyon çocuk içinde ömründe süt içmemiş, süte ulaşımda esir çocuklar da olduğuna inanıyorum. Hem ülkemizde hem Dünya’da her insanın bilhassa çocukların her gıdaya olduğu kadar süt ve süt ürünlerine erişim hakkının olmasını diliyor ve bunun için yazıyor durumdayım. Süt ve süt ürünleri ekmekten sonra ikinci stratejik öneme sahip üründür.. Süt ve süt ürünlerinin üretim, taşınması esnasında onun gerçekliğini yitirmeden tüketicilere ulaştırılması ne kadar tüketiciler için önemli ise bu ülkede süte erişimde esaret olduğunu okul sütü projesi ortaya koymuştur.. Okul Sütü projesi esnasında yaşananlar gerekçesiyle ‘’ ben çocuğuma süt içirmem ‘’ diyen anne ve babaların çocuğuma sütü içirecek düzenin kurulmasına nasıl sağlayabilirim sorusunu da kendisine sormasını dileriz.
Tüketimdeki sorunlar kadar üretimdeki sorunlar, üreticilerin sorunlarıyla da tüketiciler ilgili olmalıdırlar..
Her şeye rağmen okul sütü projesi  sıkıntılı, sancılı da olsa destekliyoruz, gelecek yıl için pastörize süt dağıtılmasını diliyoruz.  Çocuklara süt esaretini yaşatan Endüstriyel süt sektörü ile de ilgili bir farkındalığın az da olsa oluştuğunu görebiliyoruz..